Kalemkârî diye de isimlendirilen kalem işi sanatı, mimari yapıların iç mekânlarında duvar, tonoz, kubbe, kemer, pandantif gibi düz ya da içbükey yüzeylerine; ahşap, taş, mermer, alçı sıva, deri, kumaş gibi malzemeler üzerine; renkli boyalar ve kimi zaman altın boyalar kullanılarak yapılan bezemelerdir. Kalem denilen ince, uzun kıllı fırçalarla uygulanan kalemişini kalemkârlar yaparken, desenleri nakkaşlar hazırlar.
Tarihi Uygurlar devrine kadar giden kalemişi Anadolu’da her dönemde görülür. Osmanlılarda 14-17. yüzyıllar arasında kuru zemin üzerine boyama olarak yaygınlaşır. Nakkaş tarafından çizilen ince kâğıtlardaki desenlerin konturları iğnelenerek delinir ve bezemenin yapılacağı yüzeye kömür tozundan tamponla geçirilir. Kullanılan renkler arasında lacivert, mavi, kırmızı, beyaz, sarı sıklıkla görülürken tahrirler siyah olur. Zaman zaman altın yaldız ve kabartmalar da yapılır. Geometrik ve bitkisel geçmeler, hatayi grubu tezyinat, palmet, rumi ve kıvrık dallar süsleme tasarımlarında çokça kullanılır. Camiler, türbeler gibi dinî ve kamusal mimari yapılarının dışında saraylar, köşkler, konaklar gibi sivil yapılarda da kalemişi bezemeler tercih edilir. Bu tekniği freskten ayıran özellikler yüzeysel olması ve çoğunlukla kuru yüzeye uygulanmasıdır.
Kalemişinin alçı bezemeyle birlikte kullanıldığı bir türüne malakârî (mala işi) denir. Mala ile çalışıldığı için bu adı alan tekniğin müzeyyen malakârî, hendese malakârî, kabarık malakârî gibi türleri vardır. Bezemenin yapılacağı yüzeyde iç sıva ıslakken desen çıkarılır, desenin bulunduğu yüzeye çiviler çakılır ve üzerini örtecek kadar alçı mala yardımıyla sürülür. Alçı kuruduktan sonra deseni ortaya çıkaracak şekilde perdahlanıp desen dışı alandaki alçılar çıkarılır. En son gerekli yerler boyanır.
Günümüzde kalemişi sanatı modern yapı gruplarına uygulanabildiği gibi eski eserlerin restorasyonunda da kalemkârlar görev almaktadır.